- Ortadoğu uzun süreler boyunca; tuhaf siyasi ilişkilerin yaşandığı, hakimiyet mücadelelerin öne çıktığı, yer altı kaynakları nedeniyle herkesin gıpta ile baktığı bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Son 15 yıla baktığımızda 2003'teki ABD'nin Irak'ı işgali , 2011'deki Arap Baharı furyasıyla birlikte bölge istikrarsızlıklar had safhaya ulaşmış durumdadır.
Bölgenin haritasına baktığımızda en büyük iki devlet göze çarpıyor. Suudi Arabistan ve İran. Son zamanlarda bu iki ülke Ortadoğu'da birbirleriyle direkt olması bile dolaylı yollardan sürtüşme içerisindeler. Yemen'de Suudi Arabistan Hadi Hükümeti'ni desteklerken, İran Husileri destekleyerek iç savaşı devam ettiryor, buradan hiç kuşkusuz en çok zararlı çıkanda Yemen Halkı oluyor. Irak'ta Suudiler Abadi'yle diyalog arayışında görünürken İran ise Şiileri destekleme politikasına devam ediyor. Suriye'de Suudiler cihatçı muhalifleri desteklerken İran ise Hizbullah öncülüğünde Esad'ı destekleyerek Suriye'de hem saha da hem de masada önemli bir aktör olarak karşımıza çıkıyor. Lübnan'da da farklı bir durum söz konusu, İran, bölgede Hizbullah'ı destekleyerek yayılmacı politikasıyla Lübnan'daki hakimiyetini güçlendirmek istiyor. Suudi Arabistan da benzer amaçları güderek, bölgedeki etkisini kaybetmek istemiyor. Son dönemde Suudi Arabistan Yönetiminin İsrail'le olan ilişkileri kapsamında, Lübnan'daki gelişmeleri İsrail üzerinden değerlendirirsek, İsrail'in son dönemde kızıştığı Hizbullah ile, geçmişte de olduğu gibi bir savaş ihtimali olursa, bölgede yaşananların İsrail açısından bir 'savaş fırsatı' olabileceğini şimdiden söyleyebiliriz. Prens Muhammed Bin Salman'ın alabileceği yeni aksiyonlarla Ortadoğu'da suların iyice ısınmasına neden olması muhtemel.
Peki böyle bir durum da Türkiye ne yapmalı ? Nasıl davranmalı ? gibi sorularda bizim için önem arz ediyor. Türkiye bölge de denge siyaseti uygulayarak ne Suud Yönetimini karşısına almalı ne de İran'ı. Nasıl ki Türkiye Katar Krizinde ne Suud Yönetimini karşısına aldı ne de Katar'ı yalnız bıraktı, nasıl ki Türkiye, Kuzey Irak'taki Referandum krizinde herkesin Türkiye'nin Kuzey Irak'a hareket düzenleyeceğini beklerken diplomasi yoluyla Türkiye Irak'ın toprak bütünlüğünü savunarak Barzani Yönetimini saf dışı bıraktı ve asıl sorun olan Kuzey Suriye meselesine eğildiyse Türkiye'nin mezhepsel bakış açısıyla değilde, yine derin diplomasiyle bu krizde de taraf olmadan çözümü bulması en akılcı yol olacaktır. Bu durum Türkiye'nin bölgesel güç, küresel aktör olması yolunda önem arz etmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder