Hem kadın hem erkek tüm bireyler, cinsiyetlerinden bağımsız
olarak duracağı, çalışacağı, kazanacağı ve yaşayacağı yeri seçmekte özgürken
aynı zamanda ekonomik ve sosyal anlamda topluma bir katkı sağlamaları çok
önemlidir. Kadının Türkiye ekonomisindeki yerinin sadece bir cinsiyet
meselesi değil, ekonomi meselesi olduğu kanaatindeyim. Aynı zamanda kadınların
istihdam ve girişimcilik yoluyla ekonomiye önemli katılım potansiyelinin olduğu
ortadadır. Tanıdığım birçok kadın çok yönlü düşünebilen, düşüncelerini adım
adım uygulama iradesi olan kararlı insanlardır. Ülkemizde nüfus sayımlarında
ortalama olarak nüfusunun yarısı kadın, yarısı erkek olmasına rağmen yalnızca
erkeklerin üretim sürecinde olması gerçekten problemli bir durumdur. Üretim
faktörlerinden birisinin emek olduğunu, emeğin kadının ve erkeğin topyekün gücünü
temsil ettiğini göz önüne aldığımızda kadınların çalışma hayatına katılmasıyla
ekonominin büyüdüğünü, kalkınma ve refah düzeyinin arttığını söyleyebiliriz.
Amerikan Merkez Bankası’nın FED ilk kadın başkanı olan Janet Yellen,
Amerikan siyasi tarihinde bir ilki daha başararak Ocak 2021’de ABD’nin ilk
kadın hazine bakanı oldu. Aynı zamanda IMF’in ilk kadın başkanı olan Fransız
kökenli Christine Lagarde, sekiz yıllık görevinin ardından 2019 yılından beri
Avrupa Merkez Bankası’nın ilk kadın başkanı olarak görev yapıyor Lagarde’den
boşalan koltuğu ise Bulgar ekonomist Kristalina Georgieva doldurdu.
Ülkemizde kadınların istihdam durumlarına detaylı bir şekilde baktığımızda
maalesef pek parlak bir tablo gözükmüyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
tarafından yayımlanan “İstatistiklerle Kadın 2020” raporundaki hane halkı
işgücü araştırması sonuçlarına göre, 2019 yılında Türkiye'de 15 ve üzeri
yaştaki istihdam edilenlerin oranı yüzde 45,7 olarak açıklandı. Bu oran
cinsiyete göre incelendiğinde, istihdam edilenlerin oranı kadınlarda yüzde
28,7, erkeklerde ise yüzde 63,1 oldu. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye
Ofisi ve TÜİK işbirliğiyle 2018 yılında hazırlanan “Türkiye’de Gelir ve Yaşam
Koşulları Araştırması” verileri, Türkiye’de cinsiyete dayalı ücret farkının
yüzde 15,6 seviyesinde olduğunu kaydetti.
Yönetim Kurulunda Kadın Derneği’nin yayımladığı raporda, 2020 yılında Borsa İstanbul (BIST) yönetim kurullarında yer alan
kadınların oranının yüzde 15,9’dan yüzde 17’ye çıktığı açıklandı. İlk bakışta,
Türkiye’deki kadınların işgücüne katılım oranı benzer kültüre ve gelişmişlik
seviyesine sahip ülkelerle kıyaslandığında çok düşük düzeylerde değilmiş gibi
gözükse de yaklaşık yüzde 30’larda olan seviyesiyle küresel açıdan oldukça
düşük bir orana sahiptir. Diğer ülkelerle kıyaslandığında bu durum daha net bir
şekilde ortaya çıkmaktadır. Dünya Bankası verilerine göre Türkiye, 2019 yılında
kadınların işgücüne katılımı bakımından 200 ülke içinde en düşük orana sahip 25
ülke içerisindedir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’ye göre,
Türkiye’de kadınların istihdama katılım oranı üye ülkeler içerisinde en sonda
yer almaktadır. İzlanda’da yüzde 77, Almanya’da yüzde 73 ve OECD ortalaması da
yüzde 59 düzeylerindeyken, Türkiye’de bu oran sadece yüzde 26-29’dur (OECD,
2021).
Kadın istihdamının yüzde 25’inin bulunduğu tarımdaki kadınların yaklaşık
yüzde 75’i ise ücretsiz aile işçisi olarak istihdam edilmektedir. Bu büyük bir
orandır ve bu kadınların emek sarf ettikleri bir faaliyet neticesinde herhangi
bir gelir elde edemediklerinin ve hane gelirine bağımlı kaldıklarının bir
göstergesidir. Bir diğer ifade ile tarımsal alanda kendine iş olanağı bulan
kadınların dörtte üçü ücretsiz aile işçisidir.
Daha iyi bir ekonomi için, sadece 8 Martlarda değil, her gün kadınları desteklemek, yüceltmek ve devlet politikalarının bu şekilde
oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapmak zorundayız.
Tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar günü kutlu olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder