Ana içeriğe atla

Güçlü Bir Ekonominin Olmazsa Olmazları






Ekonominin olmazsa olmaz şartları vardır. Günümüzde bunlar; demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve katma değerli eğitimdir. Bu şartlar oluşmadığı müddetçe sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı sağlayacak bir ekonomi modeli yaratmak pek olası olmayabilir. Gelin beraber ekonominin olmazsa olmaz şartlarına birlikte göz atalım.  

İlk olarak demokrasi kavramının ekonomi açısından vazgeçilemez unsur olarak göze çarpmaktadır. Demokrasi politik özgürlüğü genişlettiğinden dolayı, başlı başına arzu edilen ve ulaşılması gereken bir hedeftir. Aynı zamanda demokratik kurumlar ve süreçler ekonomik gelişmeye de katkı sağlamaktadır. Otokrasilerle kıyaslandığında, demokrasilerin gelişmeye katkısı daha fazladır. Birinci olarak, demokrasiler toplumsal çatışmaların yönetilmesi ve siyasal istikrarın sağlanması konusunda otoriter rejimlerden daha üstündür. İkinci olarak, demokrasiler kıtlık gibi toplumsal felaketlerden kaçınmada otokrasilerden daha başarılıdır. İfade ve dernekleşme özgürlüğü, çok partili seçimlerin varlığı, insan haklarının korunması ve erkler ayrımının varlığı gibi demokratik değerler ekonomik gelişmenin yer alacağı kurumsal çerçeveyi ve süreci oluşturur. Demokrasi, ekonomik yetki devrini kolaylaştırır, istikrarlı bir yatırım ortamı sağlar ve ulusal enerjinin ve kaynakların ekonomik gelişme/büyüme doğrultusunda yönlendirilmesini hızlandırır. Keza, demokrasi beşeri sermaye birikimini yükselterek ve gelir eşitsizliğini azaltarak büyüme hızının yükselmesine yol açar. Demokrasi gelişmekte olan ülkeler için bir lüks olarak görülmemelidir. Aksine, demokrasi ekonomik gelişme için esas değer olarak kabul edilmelidir. Çünkü demokrasi hem politik ve sivil özgürlüklerle kuvvetli bağlara sahiptir, hem de sosyal ve ekonomik gelişmeye katkı sağlamaktadır. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin en demokratik ülkeler olması bir rastlantı değildir. 

 

Ekonomiyle ilgili bir başka önemli kavramda insan hakları, bu iki olgu birbiriyle doğrudan doğruya bağımlı kavramlardır. Günümüzde ekonomik insan haklarının gündeme gelmesi ve büyük bir heyecanla savunulması da bu gerçeği doğrulamaktadır. Ekonomik gelişmelerin insan haklarını ilerletmesi insan haklarının gelişmesinin de ekonomik kalkınmaya yardımcı olması istenen bir durumdur. Bunun tersi olarak ortaya çıkan tüm durumlar insan hakları için yaralayıcıdır. Ekonomi hiçbir zaman belirli bir azınlığın veya belirli kişilerin eline bırakılmamalı ve öznel seçimlerin ekonomik alanda belirleyici olması önlenmelidir. Bu yapılmadıkça, ekonomik çıkar düşünceleri öne çıkmakta ve insanların çoğunluğunu sarsan, haklarını alabilmelerini engelleyen uygulamalar gündeme gelebilmektedir. İnsan haklarının bilincine varan her insan en az siyasal olaylar kadar ekonomik gelişmeleri de izlemek ve kendisi gibi diğer insanlarla bir araya gelerek demokratik denetim haklarını kullanmak zorundadır. İşte bu sebeplerden dolayı insan haklarındaki değişim ve gelişim ekonominin ilerlemesi noktasında önemli bir güç teşkil etmektedir.  

 

Ekonomiyle ilgili birçok önemli bir diğer kavramda eğitimdir. Eğitim birey, firma ve toplumların geleceğine yapılan en kıymetli yatırımdır. Bu nedenle eğitim, refah düzeyi ve yaşam kalitesindeki artışta kritik önem arz ediyor. Eğitim, ekonomik bağlamda büyüme, ulusal rekabet gücü ve verimlilik artışı gibi konularda, sosyal bağlamda ise katılımcılık, gelir dağılımı, yoksulluk, sosyal uyum ve çevrenin korunması gibi politikalarda merkezi rol oynuyor. Yüksek eğitim düzeyi ile büyüme arasında ve eğitime yapılan kamu harcamaları ile büyüme arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Yine AR-GE ya da daha geniş çapta eğitim üzerindeki sübvansiyonlar, yenilik için teşvikler sağlayarak büyüme oranlarını artırabiliyor. Eğitime yapılacak her türlü yatırım, bireylerin verimliliği ve yaratıcılığı üzerinde etkili oluyor. Zira eğitimli bireyler, kavrama yetisi gelişmiş, analiz ve sentez yeteneğine sahip, grup halinde uyumlu çalışmaya daha yatkın, bilgiye angaje ve bilgiyi nerede arayacağını nasıl kullanacağını bilen kişilerdir. Bu nitelikler ise iş yaşamında yaratacağı artı değerle ekonomik büyümeyi belirgin şekilde hızlandırıyor.  

 

Einstein bir sözünde “Eğitim gerçeklerin öğretilmesi değildir. Düşünmek için aklın eğitilmesidir” der. Eğitimin düşünceyi geliştirmeye yönelik ve analitik olması en önemli politika ekseni olmalıdır. Aynı zamanda eğitimin üretime katkısı her zaman eğitim ve ekonomi arasındaki ilişkide ilk olarak dikkati çeken unsur olmuştur. Bunun nedeni üretim kaynaklarından birisi olarak işgücü veya emek her zaman ekonomide büyük önem arz eden unsurlar arasındadır. Nitelikli işgücü, bugün bütün toplumların sahip olmak istediği, eğitim sistemlerinin en önemli hedefleri arasında bulunan bir arzudur. Türkiye özelinde pek çok işyeri eleman ararken, pek çok gencimiz de iş aramaktadır. İşyerleri istediği niteliklere sahip eleman bulamazken, gençlerimiz de kendi niteliklerine uygun iş bulamamaktadır. Bu sebeplerden ötürü eğitimin planlanması aşamasında yaşanan ciddi sorunlar giderilerek güçlü ekonomiye geçiş kapsamında katma değeri yüksek eğitime geçmenin önemi elzemdir.  


Küreselleşme sürecinde hareketlenen sermayenin kendisine daha güvenli ortam araması özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için yeni politikaların uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Sermayeyi kendi ülkesinde tutabilmek, bunun yanı sıra yabancı sermayeyi de kendi ülkesine çekebilmek için ekonominin istikrarını sağlamanın en önemli şartının demokrasi, , insan hakları, özgürlükler, katma değeri yüksek ekonomiden geçtiğini unutmadan bu yönde politikalar geliştirmek gereklidir. Böylece ülke içerinde yeni yatırımlar yeni, üretim ve istihdam alanları ve daha fazla gelir söz konusu olacaktır. Türkiye'nin, adil bir gelir dağılımı ve tarımı ihmal etmeyen dengeli bir büyüme stratejisi belirlemesi gerekir. Böyle bir stratejinin unsurları arasında, işsizliği önleyecek emek – yoğun üretim teknikleri seçimi ve ölçek ekonomilerinden yararlanma olanağını veren dış pazarlar için üretime dönülmesi de bulunmalıdır. 

 

Son olarak  demokrasinin işlerliğinin sürekli olduğu, hukukun üstünlüğünün tesis edildiği,  eleştirel düşünmenin önünü açan bir eğitim reformunun yapıldığı, ekonomide yaşadığımız yapısal problemlerin giderildiği bir program uygulanması koşuluyla ekonomimizin performansı yükselecektir. Bunların üzerine özel sektörü öne çıkararak, girişimciliğe, teknolojiye, yüksek katma değerli yurtiçi üretime odaklanılmış, enflasyon sorununun çözüldüğü, sürdürülebilir bir şekilde yüzde 5 ve üzerinde yüksek büyümenin hedeflemesiyle birlikte reel sektörün ve KOBİ’lerin, üreticilerin ve yatırımların destekleme ve denetleme yönünde atılacak olan adımların seyri belirleyici olacaktır.  

 

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle. 

 

Esen kalın.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Varlığa Dayalı Menkul Kıymetler (VDMK) Üzerine

Varlığa Dayalı Menkul Kıymetler (VDMK), yeni bir finansman tekniği olarak kurumların bilançolarında yer alan senet veya teminata konu alacaklarının ikincil piyasada pazarlanabilir menkul kıymetler haline dönüştürülmüş halidir. VDMK’a konu olabilecek varlıklar; tüketici kredileri, finansal kiralama sözleşmelerinden doğan alacaklar ve finansal kuruluşlar hariç mal ve hizmet üretimi faaliyetinde bulunan anonim ortaklıkların müşterilerine yaptıkları faturalı satışlardan kaynaklanan senede veya teminata bağlanmış ticari alacakları olabilir. Geçtiğimiz haftalarda basına yansıyan gelişmelere göre TKYB ( Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası )’nın kurucu olduğu Varlık Finansmanı Fonuyla, Ziraat Bankası, Vakıfbank ve Halkbank’ın 1’er milyar liralık, Garanti Bankası’nın 150 milyon liralık kendi ellerinde mevcut, yüksek kaliteli olan ipoteke dayalı konut kredileri havuz oluşturarak bunları birleştirip karşılığında 3 milyar 150 milyon liralık VDMK ihracının gündemde olduğunu görüyoruz.  Bu sayed

TCMB'nin Faiz Kararı ve Beklentiler Üzerine

Geçtiğimiz haftanın gündeminde TCMB tarafından açıklanan PPK toplantısı sonrası alınan faiz artırım kararı vardı. TCMB Politika Faizini %17,5’dan %25’e yükseltti. Piyasa beklentisi %20 seviyesindeydi. TCMB PPK toplantısı sonrası yaptığı bu hamle ile pozitif anlamda piyasalara şok uygulamış oldu. Ülkemizde yaklaşık 13 yıldır faizlerin baskılandığı bir sürece şahitlik ediyoruz. 2010 yılında TL’nin aşırı değerli olması ve cari açıkta kırılan rekorla birlikte kısa vadeli sermaye akımlarının uzun vadeye yönlendirilmesi ve Türk Lirasının aşırı değerlenmesini önlemek amacıyla başlayan bu süreç yıllar içerisinde ekonomi yönetiminin çeşitli görüşleri çerçevesinde farklılaşarak şekillenmişti. Son dönemde politika yönlendirilmesi sonucunda uzunca bir süre negatif faiz seviyesinin belirlendiğini gördük. Faizlerin ekonomi üzerinde bir yük olduğunu konusunda hemfikiriz. Merkez Bankası tarafından yürütülen para politikası da bu prensipten yola çıkarak, ekonominin potansiyelin üzerinde büyüdüğü duruml

Yapısal Reformlar Üzerine

Yapısal Reformlar Yapısal Reformlar bugün ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu, yapılmasının ve uygulanmasının çok büyük bir önem arz ettiği, ülkemizi geçtiği bu zorlu süreçten güçlenerek çıkması için çok önemli bir olgudur. Yapısal Reform hamlesinin eğitimden sağlığa, hukuktan ekonomiye, kurumların bağımsızlığından maliyeye kadar birçok alanda yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bu yönde atılacak adımla ülkemiz çok daha güçlü olarak 2053 – 2071 hedeflerine yürüyebilecektir ama öncelikle şu üç kavramı kurumlarımızda uygulayabilmemiz gerekiyor. Liyakat Meritrokrasi Kurumların Bağımsızlığı Yukarıda belirttiğim üç kavram çerçevesinde yapılması gereken yapısal reformlara baktığımızda: Eğitim Ülkemizde eğitim sistemi baştan aşağıya yenilenmelidir. Her gelen hükümetin ve bakanın farklı bir sistem uyguladığı mevcut sistemdeki Milli Eğitim Bakanlığı’nın bakanlık statüsü kaldırılmalı ve Maarif Teşkilatı adı altında hükümetlerden bağımsız bir şekilde çalışan, dönemin e